Hiç kuşku yok ki kalp nakli dünyanın en ciddi ve hassas operasyonlarından birisidir. Eğer bir hastanın kalbi normal fonksiyonlarına geri döndürülemiyorsa, kalp nakli yöntemine başvurulur. Kalp nakliyle alakalı en sık sorulan sorulardan bir tanesi de bu operasyon neticesinde kişinin huyunda, karakteristik yapısında ciddi değişimlerin olup olmadığı şeklindedir. Bu soruya yanıt vermeden önce kalp nakline dair bazı genel bilgileri hatırlamak bize faydalı olacaktır.
Kalp Nakli Nedir?
Kalp nakline ilişkin ilk çalışmalar esasen 1930’lü yıllara rastlar; ancak o dönem bağışıklık sistemi kalbi reddeder ve sonuç olumsuz olur. Bunun üzerine 1967 senesinde ikinci bir deneme daha gerçekleşir. Bu operasyon başarılı bir şekilde neticelenir ve tarihe ilk kalp nakli olarak adını yazdırır. Tıptaki gelişmelerle beraber kalp nakli konusunda çok ciddi adımlar atılmış ve bu durum yaygınlaşmıştır. Tabi kalp nakli için her şeyden önce beyin ölümü gerçekleşen birinin bulunması gerekir. Beyin ölümü gerçekleşen kişi organlarını bağışlamışsa bu nakil için ilk adım atılmış olur.
Kalp nakli tüm tedavi yöntemleri denenmiş ancak sonuç alınamamış, 65 yaş altı hastalara yapılır. Bu yaştan daha fazla olan kişiler içinse farklı koşullar devreye girer. Canlı bağışçıdan alındığı için bugün dünyada nakil için sırada bekleyen çok sayıda hasta bulunur. Bu kişilerin maksimum %15’lik bölümüne kalp nakli operasyonu gerçekleştirilir. Kalp naklinin kendisinden çok, kalp naklinden sonraki süreç insanlarda daha çok merak uyandırır. Özellikle nakil sonrası kişilikte değişim olduğuna dair düşünceler, adeta bir şehir efsanesi gibi ortalıkta dolaşır. Peki gerçekten kalp nakli sonrasında insanların huyunda belli oranda da olsa bazı değişimler gerçekleşir mi?
Neden Böyle Bir İnanış Var?
Kalp genelde aşkın, tutkunun, sevginin, nefretin, kısaca duygularımızın merkezi olan organ olarak tanımlanır. Şarkılara, türkülere, filmlere, logolara, tasarımlara konu olmuş olan kalp, sembolik açıdan son derece değerli bir organdır. Belki de en fazla anlam yüklenen, manevi açıdan en kıymetli organların başında gelir. Bu durum kalbi, kişilik özelliklerinin de odak noktası gibi gösterir. Pek çok hasta bu düşünceden yola çıkarak kalp nakli sonrasında duygu durum değişiklikleri yaşayacaklarını düşünüyorlar. Hiç kuşkusuz bu düşünce son derece ürkütücü ve rahatsız edici bir düşüncedir. Bu konuda daha önce pek çok araştırma ve anket yapılmıştır. Özellikle nakil sonrasında hastalarla bire bir yapılan anketlerden önemli sonuçlar elde edilmiştir.
Bu hastalardan bazıları, daha önce kendilerinde olmayan zevk ve eğilimlere sahip olduklarını söyledi. Örneğin bir hasta kulaklık takıp yüksek sesle müzik dinlemek istediğini ifade etti. Bunu söyleyen hasta 45 yaşında olmasına rağmen, donör sadece 17 yaşında bir gençti. Toplamda 47 kalp nakli yapan hastayla kapsamlı bir şekilde görüşmeler gerçekleştirildi. Avusturya’da gerçekleştirilen bu araştırmada hastaların %79’luk kısmı kişiliklerinin hiçbir şekilde değişmediğini söyledi. %15’lik bölümü karakterlerinin değiştiğini kabul etti; ancak bunun kalp naklinden ziyade yaşamlarını tehdit eden bu kritik operasyon sürecinden kaynaklandığını belirtti. %6’lık kısmı ise kalp naklinden sonra çok net bir şekilde kişiliklerinde bir değişim olduğunu belirtti. Bilim dünyasında aslında bu konuya dair şu ana dek net ve tatmin edici bir yanıt verilebilmiş değil.
Dergiye Konu Oldu
Yakın zaman önce “Journal of Near Death Studies “isimli dergi, bu konuya özel bir yer ayırmıştı. Dergide konuya ilişkin üç ayrı vaka paylaşılmıştı. Vakalardan birinde 18 yaşında genç bir müzisyen, bir trafik kazasında ölmüştü. Alıcı ise aynı yaşlarda olan ve kalp yetmezliği teşhisi konulan bir kız çocuğuydu. Donörün aynı zamanda psikolog olan babası, çocuğunun odasında bir yıl sonra temizlik yaparken, “Kalbim Senin” isimli bir şiir bulduklarını söyledi. Alıcı kız ise onu hep içinde hissettiğini, ona ait şarkıları bile tamamlayabildiğini ifade etti. Aynı zamanda kalp nakli sonrasında bir anda müziğe ilgi duymaya başladığını da bildirdi. Tabi bu söylenenleri bilimsel olarak kanıtlamak oldukça güç olduğu için kalp nakli sonrasında kişilik değişimine dair inançlar havada kalabiliyor. Bazı doktorlar bu tip ifadelerin tamamen psikolojik nedenlerden oluştuğunu ifade etse de hastaların söyledikleri kafaları karıştırmıyor değil.
Sadece Filmlerde mi Yaşanıyor?
Hatırlanacağı üzere yakın zaman önce Mehmet Günsür’ün başrolde oynadığı bir romantik komedi filminde de bu ilginç tema işlenmişti. Kalbin cinsiyeti olmadığı için erkek ve kadın arasında kalp nakli yapmak mümkün olabiliyor. Doktorlar, kalp nakli yapan insanların birbirleri ile tanışmalarını pek tavsiye etmiyor. Çünkü bunun bazı psikolojik sorunlara yol açabilme olasılığı yüksek. Tanışmaları mümkün ancak yaşamları içinde sıklıkla iletişim kurmaları neticesinde, oluşacak olan minnet duygusu kişide artık bir zaman sonra ciddi bir baskı unsuruna yol açabilir. Bu nedenle her iki tarafın da yaşamlarına hiçbir şey olmamış gibi devam etmeleri çok daha doğru olacaktır.